Pandemi Günlerinde Ebeveyn Çocuk İlişkileri

Psikodrama Dernekleri Federasyonu 1. Olağan Genel Kurulu
10 Kasım 2017
COVID 19 Pandemisi
26 Mayıs 2020

Öncelikle dünya çapında yaşadığımız bu salgın nedeniyle vefat eden tüm insanlara buradan rahmet ve yakınlarına, sevenlerine sabır; hasta olanlara da acil şifalar dileriz. Başta tüm sağlık çalışanları ve eczacılar olmak üzere, çeşitli konularda halka hizmet vermek amacıyla çalışan ve emeği geçen herkese teşekkür ederiz.

Dünyada ilk kez yaşanan Covid-19 pandemisi, neden olduğu hastalık ve kayıpların yanısıra insanları çeşitli şekillerde etkiledi. Bu etkiler genel olarak üç başlık altında toplanabilir: Salgının yarattığı kaygı; eve kapanmak zorunda kalmak ve ebeveyn çocuk ilişkisinde yaşanan zorluklar.

Bu yazıda bu üç başlık ayı ayrı ele alınacak ve yaşanabilecek olası sorunların çözümü için bazı somut öneriler sunulacaktır.

SALGININ YARATTIĞI KAYGI

Bu pandeminin önemli sonuçlarından biri insanlar üzerinde yarattığı kaygı duygusu oldu. Kişiler kendileri/sevdikleri için virüse yakalanır mı/yım; hastalanır mı/yım; hastalanırsa/m ölür mü/yüm hatta ilaveten özellikle çalışmak zorunda olanlarda evdekilere virüsü bulaştırır mıyım kaygıları yaşadılar; yaşıyorlar… Kaygı bulaşıcıdır, ebeveynler kaygılı ise bu bir şekilde çocuklara da yansır.  Bu bazen ebeveynlerin panik havasında ne yapacaklarını bilememeleri ya da açıkça belirttikleri kaygı ifadelerinde olduğu gibi doğrudan, bazen de ebeveynlerin birbirleriyle yaşadıkları gergin ilişkiler gibi dolaylı yollardan olabilir. Aslında insanlarda kaygıyı ortaya çıkaran, belirsiz ve bilinmeyen bir tehdit ile karşı karşıya oldukları algısıdır.Çocuk da benzer bir algı içine girer. “Bir şeyler oluyor, annem ve babam her zamankinden farklı görünüyor… Kötü bir şeyler oluyor galiba” düşünceleri ile birlikte çocuk da kaygılanır. Oysaki böyle bir süreçte tıpkı yetişkinler gibi çocuklar da kendilerini güvende hissetmeye ihtiyaç hissederler.

Doğrusu tüm dünyayı saran, çok hızlı yayılan ve ölümle sonuçlanabilecek kadar ciddi sonuçları olan böyle bir pandemi karşısında kaygı duymamak mümkün değildir. Ancak durumun bu kadar ciddi olmasına rağmen insanların kendilerini koruma yolları biliniyor ve durumu kontrol altına alma olanağı var. Bu da kaygıyı en aza indirmek için ciddi bir avantaj. Bu noktada bir miktar kaygının işlevselliğinden de söz etmek gerekebilir. Belli bir düzeyde kaygı hissetmek kişinin olası tehlikelere karşı hazırlıklı olmasına olanak sağlar. Eğer kişiler hiç kaygı duymazsa o zaman da virüsün ciddi sonuçlarına maruz kalabilirler.

Virüsten korunma yolları aslında çok kolay ancak günlük rutinlere girmesi gereken bir alışkanlık gerektiriyor. Virüsten korunmaya yönelik doğru bilgiye dayalı korunma yollarını bilmek ve uygulamak kişilerde durumu kontrol edebildikleri duygusu yaratacağı için kaygıyı azaltacaktır. Ancak doğru bilgiye ulaşmak amacıyla gün boyu uzun saatler televizyon karşısında haber ve benzeri programları dinlemek özellikle de çocukları bu programlara maruz bırakmak hem ebeveyn hem de çocukta kaygıyı ciddi şekilde arttıracaktır.

Çocukları kaygıdan uzak tutmanın bilinen en iyi yolu, günlük rutinlerin olabildiğince değişmeden sürdürülmesidir. Bu durumda çocuklar kendilerini güvende hissederler. Ancak bu rutinler sürdürülemediği zaman çocuklara uygun dilde açıklamalar yapılarak yeni duruma uyum sağlamalarına yardım edilmelidir. Bu açıklamaların çocukların yaşına uygun, onların anlayacağı şekilde doğruyu söyleyerek, onları kandırmadan yapılması gerekir. Ancak bunu yaparken de gereksiz bilgi vermekten, özellikle de çocukları haberlere maruz bırakmaktan kaçınmak gerekir. Açıklama yapan ebeveynin durumu güler yüzle ve sakin bir şekilde ve çocuğunun anlayabileceği, oldukça sade bir dille anlatması çocuğun onu kaygısız şekilde dinlemesini sağlayacaktır. Bu açıklamada çocuklara, hastalık yapan bir virüsün olduğu, insanlara bulaşıp onları hasta edebildiği, ama su-sabun ve kolonya olunca kimseye zarar veremediği anlatılabilir. Evin güvenli olduğu, ayrıca bu virüsün bulaşsa bile çocuklara zarar vermediği söylenebilir.  Çocuğa yapılması gereken önemli bir açıklama da özellikle işten gelen ebeveynlerin neden hemen çocuğa dokunamadığına ve sarılamadığına ilişkin olmalıdır. “Eve geldiğimizde önce sabunla iyice yıkanıp virüsün gittiğinden emin olmalıyız o nedenle eve gelir gelmez birbirimize dokunmayacağız. Maskemizi takmadan birbirimize yaklaşmayacağız.  Doktorlar bir aşı veya ilaç bulduğunda bu virüs artık kimseyi hasta edemeyeceği için ancak o zaman birbirimize sarılıp bol bol öpüşebileceğiz”, denebilir.  Okul öncesi çağda çocuklara durumu anlatmanın hem kolay hem de keyifli bir yolu için bir önerimiz, Youtube üzerinden “Corcor’un dünya turu” masalını (Yazarları: Tuğba Yücel, Ayşe Koçhan ve Zeynep Uzunkol) onlara dinletmek olabilir (*Bu masalın linkine metin sonunda ulaşabilirsiniz).

Yaşanan gelişmeler ve pandeminin seyri muhtemelen önümüzdeki en az bir yıl boyunca da bu alışkanlıkları ve ritüelleri korumamız gerekeceğini yani insanların bir süre daha bu virüsle birlikte yaşayacağı yeni bir yaşam biçimini benimsemek durumunda kalacağını gösteriyor. Dolayısıyla çocukları bizzat korumak yerine onlara kendini koruma yollarını öğretmek daha koruyucu olacaktır. Çocuklar en iyi gözleyerek öğrenir,bu nedenle virüsten korunma yollarını çocuklara öğretmenin en iyi yolu onlara model olmaktır.Örneğin dışarıdan bir paket geldiğinde ebeveynlerin “hemen ben bunu yıkayıp yerine koyayım”;  ya da “dışarıdan gelen pakete elimi değdim, hemen ellerimi yıkayıp geliyorum”… gibi.

Kaygıyı azaltmanın yollarından biri de kaygı, üzüntü gibi duyguların ifade edilebilir olmasıdır. Bazı çocuklar kaygılı olmaya daha yatkındır; belki doğrudan soru sormazlar ancak bu kaygıyı içlerinde yoğun olarak yaşayabilirler.Ebeveynlerin bunu gözardı etmemesi gerekir. Dolayısıyla çocukların duygu ifadelerine izin vermek hatta bunları ifade edebilmeleri için onlara model olmak da önemlidir. Çocuklar resim yaparken ya da oyun oynarken de hem duygularını ifade etme fırsatı bulur hem de bu yollarla öğrenir. Dolayısıyla onların bu etkinlikleri ebeveynlere bu konuda bir fırsat sağlar.

 

Evet bir tehditle karşı karşıyayız ancak yalnız değiliz; hem ülkemizde hem de dünyada

yaşanan ortak bir sorunu paylaşıyoruz dolayısıyla çözümü de paylaşacağız…

 

EVE KAPANMAK ZORUNDA KALMAK

Bu salgının etkileme yollarından biri de insanları eve kapanmak zorunda bırakmasıydı. Bunun çok boyutlu sonuçları oldu.  Öncelikle ev her yer haline geldi; aile bireylerinin her biri için her yer…. Örneğin çocuklar için okul, oyun ortamı; ebeveynlerin her biri için iş yeri, dinlenme ortamı…  Buna bağlı olarak aynı anda çevrimiçi çalışmak zorunda olan ebeveyn ve çocuklar, birden fazla çocuk olması durumunda onlara yetişememe hatta televizyon programlarının kimin/lerin isteğine göre belirleneceği gibi birçok güçlük yaşanır oldu.

Önemli bir nokta da bu durumun çoğunlukla çalışan kadınların aleyhine olmak üzere rol karışıklığına ve kişisel sınırların bozulmasına yol açmasıdır.Özellikle çalışmalarını evden yürütmek zorunda kalan kadınlar için ev işleri konusunda diğer aile bireyleri ile yeterli paylaşımın yapılmaması durumu kadına ağır bir yük ve sorumluluk yüklemektedir. Bu kadınlar,bir yandan işlerini on-line olarak yürütmek diğer yandan ev işlerini yapmak ve yine çocukla/larla ilgilenmek durumunda kalmaktadırlar. Evde engelli bir çocuğun olması durumunda ise düzenli eğitimlerinin aksaması nedeniyle bu durum hem ebeveynlerin kaygısını arttırmakta hem de çocukları için daha fazla zaman ve enerji harcamaları ve sabırlı olmaları gerekmektedir. Tabii tüm bu sürecin idaresi, aile bireyleri arasındaki ilişkilerin sağlıklı olup olmadığına, sosyo-ekonomik durumlarına ve aile bireylerinin psikolojik dayanıklılıklarına göre değişmektedir.

Yukarıda belirtilen olası güçlüklerle baş edebilmek için neler yapılabilir?Öncelikle tüm aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir program yapılabilir. Böylece kimin hangi saatte dersi/toplantısı olduğu, günlük işlerin nasıl paylaşılacağı, kimin hangi rol ve sorumluluğu üstleneceği, yemek saatlerinin ne zaman olabileceği gibi durumlar belirlenebilir. Bu da günün hem çocuk hem de yetişkinler için sakin, düzenli ve kestirilebilir olmasını ve özellikle sorumluluk ve iş yükünün adil dağılımını sağlar.

Evde kalmaya bağlı yaşanan güçlüklerden bir diğeri de zamanı değerlendirmeye ilişkin yaşanan sıkıntılardır. “Evde bütün gün ne yapacağım…”, “kendimi nasıl oyalayacağım”, “çok sıkılıyorum”… gibi şikayetler sıklıkla dile getirilmektedir. Belki depandeminin ortaya koyduğu gerçeklerden birinin insanların giderek nasıl bir tüketim çılgınlığı içerisinde olduğunu fark etmelerini sağlaması olduğu söylenebilir. İnsanlar evden çık(a)mayarak doğayı, değerleri, parayı, eşyaları ve zamanı nasıl hızla tükettiğini daha bir fark etti. İlk kez kendisiyle daha fazla başbaşa kalma zamanı bulan kişiler için bu süreç, kendileriyle yüzleşmekten korkmadan,kendine, diğerlerine ve doğaya karşı sorumluluklarını gözden geçirmek için de bir fırsat yarattı. Dolayısıyla bunun farkında olarak evde keyif alarak yapılacak her etkinlik ve üretim, bu sürecin olumlu geçmesine katkı sağlayacaktır. Ancak zamanı nasıl değerlendireceği konusunda özellikle küçük çocukların daha fazla destek ve yönlendirmelere ihtiyacı olabilir. Çocukların model alarak öğrenmeye daha açık oldukları hatırlanırsa ebeveynlerin kendilerinin de zamanlarını kaliteli değerlendirme konusunda çocuklarına örnek oluşturmasının en uygun yol olduğu anlaşılacaktır. Tüm gününü televizyon karşısında ya da elindeki telefondan sosyal medya paylaşımları ile geçiren bir ebeveynin varlığında çocukları bunlardan uzak tutmak pek olası olmayacaktır.

Ayrıca olanakları çerçevesinde evde kalabilen ebeveynler için bu günleri çocukları ile kaliteli zaman geçirebilmeleri için bir fırsata çevirmeleri de çok faydalı olacaktır. Yine çocukların özellikle arkadaşlarıyla ilişkilerini sürdürmesini sağlamak adına belirli bir düzen içerisinde sesli ya da görüntülü görüşmeler yapmak çocukların evde kalmaktan sıkılmalarını nispeten de olsa azaltacak yollardan biridir.

Eve kapanmak zorunda kalmanın neden olduğu sorunlardan biri de iş kaybına ya da gelir düşmesine bağlı olarak yaşanan ekonomik zorluklardı.Bu pandeminin ortaya koyduğu bir gerçeklik de bu ekonomik zorluklar karşısında insanların nasıl birbirlerine destek verdiği, dayanıştığı ve yardımlaştıklarını görmek oldu. İnsanların birbirilerinin maddi-manevi sorunlarını paylaşması bir dayanışma ruhunun oluşmasını ve aslında yalnız olmadıklarını görme şansı bulmalarını sağladı.

Yalnız değiliz, hepimiz aynı gemideyiz…

 

EBEVEYN-ÇOCUK İLİŞKİSİ ROLLERİNDE YAŞANAN ZORLUKLAR

Ebeveynler için yukarıda belirtilen kaygı ve eve kapanmanın getirdiği zorluklarla mücadele etmenin yanı sıra çocuklarını bu pandemi koşullarında, fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal yönden korumak; onların eğitimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürmek;keyifli ve verimli vakit geçirmelerini sağlamak ve onları yaşamın getireceği zorlu koşullara karşı dayanıklı ve güçlü kılmak gibi sorumlulukları vardır. Benzer sorumluluklara sahip olsalar da ebeveynler uygulamada farklı yollar kullanabilmektedirler. Genel anlamda ebeveynlerin çocuk yetiştirme biçimleri, demokratik, otoriter, izin verici ve aşırı koruyucu olmak üzere dört şekilde tanımlanabilir. Yapılan araştırmalar ışığında en sağlıklı çocuk yetiştirme biçiminin demokratik ebeveynlik olduğu söylenebilir.

Demokratik ebeveynlik hangi özellikleri içerir?

Demokratik ebeveynler, çocuklarına karşı hem yakın, ilgilidir ve sevgilerini ifade ederler hem de onların davranışları üzerinde kontrole sahiptirler. Toplumla uyumlu yaşayabilmeleri için çocuklarının anlayabileceği şekilde açıklama yaparak gerekli kuralları öğretirler; çocuklarının davranışlarının diğerlerini nasıl etkilediğine dair geribildirimde bulunurlar. Sabırlı ve duyarlı bir biçimde çocuklarını dinlerler, onlara aile içinde eşit haklar tanırlar, fikirlerini açıkça anlatmalarını desteklerler ve bu konuda onları cesaretlendirirler. Böylece onların bağımsız bir kişilik geliştirmelerini teşvik ederler. Demokratik tutumla yetiştirilen çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, bu çocukların, temel güven duyguları gelişmiş, bağımsız, fikirlerini serbestçe söyleyebilen, girişimci, sorumluluk alabilen, olgun, arkadaş canlısı, okul başarıları yüksek, kendine ve diğer insanlara saygılı, toplumsal uyumu olan, kendini geliştirmeye ve yaratıcı fikirler üretmeye istekli bireyler olduklarını ortaya koymuştur.

Doğal afet, sevilen bir yakının kaybı ya da pandemigibi zorlu yaşam koşullarına maruz kalmanın insanlarda çeşitli sorunlara (stres bozukluğu, kaygı bozukluğu, depresyon gibi…) yol açtığı bilinmektedir ancak bilinen bir başka gerçek de aynı koşullara maruz kalmasına rağmen herhangi bir sorun yaşamayan kişilerin de olduğudur. O zaman ilk akla gelen soru zarara uğrayan ya da korunan kişilerin kimler olduğudur.

Zorlu yaşam koşullarından sağlıkla çıkabilen kişilerin kimler olduğuyla ilgili literatüre bakıldığında psikolojik dayanıklılık (resilience) kavramı ile karşılaşılır. Yapılan araştırmalar psikolojik dayanıklılığı yüksek olanların bu türden süreçleri daha kolay atlattığını göstermektedir. Bu kavram ayrıca, psikolojik sağlamlık; yılmazlık; kendini toparlama gücü; çabuk iyileşme gücü olarak da anılır. Psikolojik dayanıklılık, zorlu yaşam deneyimlerine başarıyla uyum sağlama süreci; zihinsel, duygusal ve davranışsal açıdan esneklik olarak tanımlanabilir.

Ebeveynler için psikolojik dayanıklılığın nasıl geliştiğini bilmek, “nasıl davranırsam çocuğum daha dayanıklı olur?” sorusuna da cevap olacaktır. Bu bilgiler ışığında, öncelikle aile içi ilişkilerde sıcaklık;kabul; destek ve ihtiyaç anında ebeveynlerin çocuk için ulaşılabilir olmasıpsikolojik dayanıklılıkiçin uygun bir ortam yaratacaktır. Sadece çocukların değil yetişkinlerin de en önemli ihtiyacı diğerleri tarafından sevilmek, kabul edilmek ve ilişkilerinde bu açıdan güvende olmak değil midir? Bir bebek doğduğu andan itibaren bu güveni ebeveynlerinden alır; her şey yolunda giderse kendisine ve diğerlerine güven duymayı öğrenir. Yine her şey yolunda gider de ebeveynleri tarafından özerk olarak yetiştirilmesi;problem çözme becerisinin gelişmesi;  kendisinin ve diğerlerinin sorumluluklarını almayı öğrenmesive yine en önemlisi bu sorumlulukları diğerlerinin zorlaması ya da kızması nedeniyle değil de kendi istek ve iradesiyle yapması desteklenirse psikolojik dayanıklılığı güçlü bir çocuk olacaktır.

Aşağıda, pandeminin evlere yansıyan olumsuz koşullarını çocuklar açısından kolaylaştıracak ve onların psikolojik dayanıklılığını destekleyecek ebeveyn davranışlarınıiçeren bazı öneriler sunulmuştur. Tüm bu önerilerin demokratik ebeveynlik özellikleri olduğunun altını çizmek gerekir.

Pandemi nedeniyle evlere kapanmak zorunda kalınan bu süreçte çocukların en temel ihtiyacı güvendir… Korktuğu, sıkıldığı ya da her türlü ihtiyacı anında ebeveynlerinin onun yanında olacağını bilmesi onu güvende hissettirir.  Bu noktada bu güvenin hem iki yönlü hem de karşılıklı etkileşen bir süreç olduğu hatırlanmalıdır. Ebeveynler önce ebeveynlik rollerine güvenmelidir; kimse mükemmel değildir dolayısıyla kusursuz ebeveynlik de olamaz.  Elinden geldiğince iyisini yapmaya çalışmak yeterlidir… Ebeveynler aynı zamanda çocuğuna da güvenmelidir. Diğerlerinin ona güvendiğine inanan bir çocuk da kendine güvenir.  Dolayısıyla yanlış şeyler yaptığında ya da ebeveynlerini çok bunalttığında çocuğun bu olumsuz davranışlarına odaklanmak yerine olumlu davranışlarına odaklanmak ve bu yönü pekiştirmek çocuğun kendine güvenini daha fazla arttıracak ve onu işbirliğine daha hazır hale getirecektir. Hata yapmadan doğrulara ulaşılamaz, çocuk tabii ki hata yapacaktır. Ancak bunu düzeltmek için önce ona inanmak ve deneyimlemesineolanak tanımak gerekir.

Ebeveynlerin, çocuklarıyla birlikte zaman geçirmek için daha fazla fırsatları olduğu bu dönemde, paylaştıkları ana odaklanması; yaşananlara dikkat etmesi; çocuğunun neye ihtiyacı olduğunu anlaması ve bunu ona ifade etmesi çocuk için çok önemlidir. Örneğin birlikte oyun oynarken ebeveynlerin otomatikleşmiş bilinen tepkiler yerine o ana özgü ve çocuğun ihtiyacına yönelik tepkiler vermesi hatta kendisinin de o andan keyif alması tam bir paylaşım ve birliktelik sağlar. Bu türden yaklaşımlarda çocuk sevildiğini, fark edildiğini ve anlaşıldığını hisseder. Böyle etkileşimler, çocuğun yaşına uygun sorumluluk almasını ve özerk olmasını desteklemek için de ebeveynlere fırsatlar sunar.

Ebeveyn çocuk ilişkisindeki en önemli özelliklerden biri de tutarlılıktır. Çocuk için tutarlılık, ebeveynlerin hangi durumda nasıl davranacağı; istek ve taleplerinin hangi durumlarda karşılanacağı; günlük yaşamda olayların nasıl seyredeceğine dair tahmin ve beklentilerini içerir. Tahmin edilebilirlik güven ve sakinlik verir. Her ne kadar çocuklar ebeveynlerinin sabrını denemek amacıyla sonuna kadar pes etmeden istek ve talepleri için direnmeye çalışsa da tutarlı davranışlar karşısında dirençleri kırılır ve bu da ebeveyn çocuk ilişkisinde bir uzlaşma ve sakinlik yaratır.

Tutarlılığın önemli bir çıktısı da ebeveyn ve çocuk için sınırların çizilmesini sağlamasıdır. Bir evde anne, baba ve çocuğun bağımsızca kendi başlarına faaliyet sürdürebilecekleri alana ihtiyaçları vardır ve bu noktada sınırlar aşılmamalıdır. Örneğin çok küçük yaşta bir çocuğa sahip olan bir anne ya da baba için bile sosyal rollerini sürdürebileceği,kendine ayıracak bir zamanı olmalıdır. Ebeveyn bunu bir kitap okumak; bir televizyon programı izlemek ya da sadece dinlenmek için kullanmak isteyebilir.Bu duruma bir de ebeveynler arası çocuğun sorumluluğunun paylaşılması eklendiğinde yaratılan boş zaman aktivitesi, ebeveyni, sürekli olarak çocuğuyla ilgilenmek ve tüm gününü çocuğuyla geçirmek zorunda hissederek tükenmekten kurtarabilir. Aynı durum çocuk için de düşünülmeli yine hangi yaşta olursa olsun bir çocuk kendi başına kalabileceği bir zamana sahip olabilmelidir. Örneğin oyuncaklarıyla belirli bir süre kendi başına oynaması ya da yatağında kendi başına kalabilmesi gibi. Ailede her bireyin kendine ayıracak bir zamanının olmasını öğrenen bir çocuk bağımsız ve özerk olmayı aynı zamanda kendine güvenmeyi öğrenir.

Son olarak düzenli uyku ve beslenmenin, bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanı sıra yukarıda değinilen, aile bireylerinin kendilerine zaman ayırabilmesi konusuna da katkı sağlayıcı yönünün vurgulanması gerekir. Dolayısıyla çocukların belirli bir saatte yatması hem düzenli ve sağlıklı bir uyku için işlevsel olacaktır hem de ebeveynlerin kendilerine ve evlilik ilişkilerine gereken zamanı ayırmalarını sağlayacaktır.

Psikolojik sağlamlık sonradan da geliştirilebilir, güçlendirilebilir…

Prof. Dr. Gül Şendil

( *Corcor’un dünya turu masalı:  https://youtu.be/9fMbWI_ynQE )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir