COVID 19 Pandemisi

Pandemi Günlerinde Ebeveyn Çocuk İlişkileri
25 Mayıs 2020
Tarihsel Süreçte Pandemiler
27 Mayıs 2020

Tüm dünyada Aralık 2019 tarihinden bu yana korona virüs hastalığı (COVID 19) ile mücadele edilmektedir. Hastalık, Çin’in Hubei bölgesinin başkenti Wuhan’da başlamış olup kısa sürede dünyanın pek çok bölgesine yayılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 11 Mart 2020 tarihinde COVID 19 salgınını pandemi olarak ilan etmiştir. Pandemi, en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak ve yaygın bir şekilde çok sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isimdir. Hastalığa yol açan virüsün insanlar arasında kolayca bulaştığı ve yayıldığı bilinmektedir. Virüsün yol açtığı hastalık tehlikeli ve ölümcül olabileceği gibi toplumun büyük çoğunluğunda herhangi bir belirti ortaya çıkmadan ya da hafif soğuk algınlığı belirtileri ile seyredebilmektedir.

COVID-19 pandemisi hem bireysel hem de kitlesel olarak büyük stres ve kaygı kaynağı olmuştur. Bu tür pandemilerde depresyon, anksiyete, panik atak, huzursuzluk, korkuhatta özkıyım girişimleri görülebilmektedir. Karantina ve izolasyon sırasında ve sonrasında korku, sinirlilik, üzüntü, çaresizlik, huzursuzluk, suçluluk duyguları, sağlık kaygısı, damgalanma (stigma) yaşanabilmektedir. Hastalık ve etkileri konusunda bir çok bilinmezlik olması, hastalık etkenine yönelik doğrudan ve kesin bir tedavi seçeneğinin henüz olmaması, ciddi fiziksel hastalığa hatta ölüme yol açabilmesi, hasta olunduğunda ya da hastalık riski söz konusu olduğundaizolasyon ve karantina uygulamalarına maruz kalınması, virüsün insandan insana bulaşmasından dolayı yakın temas içinde bulunduğumuz kişilerden ve sevdiklerimizden uzak durma gerekliliği, hasta olduğumuzda ve hastalığı bulaştırdığımızda yaşanması olası utanç ve suçluluk duygularıvirüsün ruhsal etkilerini ve yaşanan stresi arttırmaktadır.

Yaşamın altüst olduğu bu süreçte sorun ortak ve tek gibi görünse de (virüs salgını) her bir birey pek çok yönden farklı şekillerde etkilenmektedir. Öncesinde fiziksel bir hastalığı olan ve hastalığın kendilerinde ağır sonuçlar doğurması beklenen bireyler hasta olmanın ruhsal etkilerini daha ağır hissetmektedir. Salgın nedeniyle çalışamayan, ücretini tam olarak alamayan ya da daha az alan bireyler ekonomik ve sosyal sorunları daha çok yaşamaktadır. İzolasyon ve karantina yaşayanların, sokağa çıkma yasağı olanların özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Yakınını kaybetmiş olanlar sessiz sedasız onlarla vedalaşmakta ya da vedalaşamamakta, dostlarının ve sosyal çevrenin desteğinden ve kucaklamasından mahrum kalmaktadır. Sağlık çalışanları tüm bunların yanı sıra kendi güvenliklerini de sağlamaya çalışarak büyük bir gayretle görevlerini sürdürmektedir.Pandemi sürecinde maddi ve manevi kayıpların çokluğu ve yaygınlığı, geniş bir toplumsal hatta küresel yas süreci yaşanıyor olduğu şeklinde yorumlanabilir. Kayıp yaşantılarının halen devam ediyor olması, sonuçların henüz tam olarak kestirilemez olması ve belirsizlik bu yas sürecinin travmatik bir sürece evrilmesi tehdidini barındırıyor olsa da kayıplarımızla yüzleşmek gerek bireysel gerek toplumsal ölçekte bir travma sonrası gelişim fırsatı sunabilir.

Zorlanma durumlarında bireylerin hiç olmadığı kadar kendini tanıma, değiştirme, olgunlaşma, yeni deneyimler ve yeni davranış biçimleri edinme ve yardım almaya hazır olduklarıhatırlanmalıdır. Bu süreçte sağlığımızı korumak için medya ile ilişkilerimize bir sınır koymak, virüsle ilgili ne eksik ne fazla, olması gerektiği kadar ve doğru bilgi sahibi olmak kişinin kendisini koruması adına önemlidir. Üretkenliğin ve yaratıcılığın sürdürülmesi, bedensel aktivitenin ihmal edilmemesi, uyku ve beslenme düzenine ve kendine bakım esaslarına özen gösterilmesi, iyi hissettirecek etkinliklere zaman ayrılması, sosyal ilişkilerde duygusal yakınlığın sürdürülmesi, birçok duygumuzu anlatıveren sarılmak, kucaklaşmak yerine duygularımızın sözel ifadesinin güçlendirilmesi bu sürecin sağlıklı atlatılmasına yardımcı olabilir.

Şüphesiz toplumu oluşturan en küçük grup olan aile bu süreçten en çok etkilenen grup olmuştur. Bu sürecin getirdiği yeni rol değişiklikleri ve rol yüklenmelerinin olumlu ya da olumsuz sonuçları olabilir. Bazı ülkelerde olduğu gibi aile içi şiddet olguları ve boşanma sayılarının artması gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Diğer taraftan bazı aileler yeni farkındalıkları ile birbirleriyle daha olumlu iletişim ve ilişkibiçimleri geliştirebilir. Yeni durumlarla baş edemeyen bireylerin ve ailelerin profesyonel destek ve yardım alma gereksinimleri bulunmaktadır. Psikodramave grup çalışmalarının ailelerdeki güçlü parçaların ortaya çıkarılmasında, kültür kodlarındaki yeni öğrenmelerin işbirliği ve uyuma dönük bir içeriğe kavuşmasında önemli katkıları olacağı açıktır.

Hastalıktan korunma önlemleri kapsamında yer alan “sosyal mesafe” kavramı, pandeminin başlangıcından itibaren sorgulanır hale gelmiştir. İnsanlar, bu dönemde zorunlu şekilde fiziksel olarak yalıtılmış olmalarına rağmen, ilişkilerini sürdürmekte ısrarcı olmuştur. Spontanlıklarını ve yaratıcılıklarını devreye sokan insanlar,teknolojinin sağladığı olanakları kullanarak çevrimiçi ortamlarda sadece sosyal değil, birçok mesleki, finansal ve idari alanda, eğitimde ve sağlıktabiraraya gelmiş, gruplarınortak platformlarda buluşmaları mümkün olmuştur. Ruh sağlığı alanında, hatta daha özelde grup psikoterapileri alanında da pek çok ülkede bu konuda denemeler yapılmaktadır. Gruplar her şeye rağmen bir arada olma, paylaşma ve dayanışma ihtiyacının peşinden gitmektedir. Pandemisürecinde olduğu gibi sonrasında da insanlar yine birbirlerini gruplar içerisinde sağaltmaya devam edecektir. Federasyon olarak psikodramagrup çalışmalarının toplumun tüm kesimlerinde,özellikle en çok desteğe gereksinim duyabilecek kadın, çocuk ve yaş almış bireylerin güçlenmeleri ve kendilerinde var olan güçlerini ortaya çıkarmalarında etkili ve yararlı olacağına inancımız tamdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir